Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cadı

Resim
Tüm bu sessizliğin mimarıydı gece. Bilge baykuşun bilgeliğin ağacında tünediğini görebiliyordum. Ona yaklaştıkça uzaklaşıyordu sanki taşlaşmış bedeni. Ama temizlemem gerek biliyordum. Temizledim acılarımı ve ona doğru odaklandım. Bana baktı baykuşun gözleri, bu görüşmeyi onaylar gibi. Huzur dolu bir sessizlikle uçtu. Ağacın dibine geldim ve avuçlarımı toprağa daldırdım. Tıpkı sahillerdeki sevimli Babil kumları gibi dağılıyordu ellerimde kum. Onu aradım. Doğduğumdan beri bulmam gereken o kitabı. Çünkü oydu benim yargıcım. İşte ellerimde Tutulmayan Sözler Atlası… Yavaş bir çıtırdama ile esnedi bilgeliğin ağacı, gülümsüyordu cadı. Beni izliyordu en başından… Biliyorum, çoktan tanışmıştık. Biliyordum onu unutup hatırladığımı. İşte o an sırt çantamı bıraktım yere ve açtım kitabı…

Tanrıların Gölgeleri

Resim
“Mutluluğun ve coşkunun kokusunu alıyoruz. Yalnızlığın ve korkunun kokusunu alıyoruz. Düşleri soluyor, kayıp ruhlara rehber oluyoruz. Biz efsanelerin gölgeleri, unutulmuş olanları bir kez daha sizlere fısıldıyoruz”. Zamanın ardında oturur Noua (tanrı). Hepimiz ona tapınır, ışığın dansıyla gündüz güneşini selamlarız. Lakin unutulmaya yüz tutmuş kadim bir anlatıdır, Noua’nın kızıdır Güneş. Bizim tek gördüğümüzse ışığın korla savaşı. İhtişamla doğmuş Güneş, ışığı dalgalandırıp saçlarında, hayat bulurmuş. Bir gün Noua -kimilerine göre kıskançlıktan, kimilerine göreyse de unutulan bir sözden dolayı- lanetlemiş kızını. Bütün öfkesini ateş halinde kusmuş ve alevler sarmış gövdesini. Alevlerin arasında boğuldukça, bedenini acıdan kurtarmak için, karanlık boşluğun tamamına yayılmış Güneş. Böylece kızgın öfkenin alevleri yalnızca Güneş’in, saçlarında dalgalanır olmuş. Alevler boşluğun içinde –gücünü yitirmese de- Güneş’in saçlarının beyazıyla güreşmeye başlamış. Zamanla Güneş boşluğun tüm ış...

İlk Efsane

Resim
11.10.2505 Kayıp olduğun yerden çıkma vakti. Uyanma vakti bir tanem… Kalabalık karaltılar silsilesi bataklığın ardını sarmıştı kendime geldiğimde. Kargalar yükseliyor, hem de binlercesi, bu otlaklar kullanılmıyor besbelli. Sadece hayvan leşleri… Arkamda çöpleri öğütmeye götüren barmaidi fark ettim. Bana dikkatle bakan, aynı kızdı. Kuşların uğultuları sardı bir anda, ne olduğunu anlayamadan olduğum yere çöktüm ve uzaklaşmalarını izledim. O anda onların karga değil kapkara baykuşlar olduğunu anladım. Böyle davranmalarına anlam verememiştim. Bir anda kız dibimde belirdi. - Gece yargıçları… Yas tutuyorlar... Bu ağıtların ezel de iki sevgiliyi anlattığı söylenir. Tanrılar tarafından sürgün edilen iki aşığı… Lia ile Kai’yi… Tanrıları kızdıracak kadar birbirlerini sevmeleri, onları o kadar çok kızdırmış olacak ki aşklarına hayranlıklarından dolayı, tanrıların ibadetlerini kesen insanlara ceza vermek yerine bu iki sevgiliyi lanetlemelerine neden olmuş. Birisi dünyalar güzeli olma...

Sessizlik

Resim
0 db olduğunu duymuştum ormanın sesinin. Bir insanın duyabileceği minimum düzey ses bu ormanın sesiymiş. Daha ötesi için düş kulaklığı lazım olmalı. Yoksa sessizliğin ötesi bireyin damarlarında akan nehrin, göğsünde patlayan volkanın gürültüsünden sağır olmasına yol açacaktır.

İşte O An

Resim
Gecenin başlangıcını pek severim. Hele birde medeniyetten uzaksak… Orman sanki uykusunda sayıklayan birini anımsatır ve gürültüye başlar o vakit. Rüzgârın uğultusu, dalların ve yaprakların esnemesi, diğer ev sahiplerinin uyanışı, tüm bunlar gecenin habercisi gibi. Aksi takdirde gece gece olmazdı kanımca. Yürüyen dev bir hayaletten başka neye benzer ki sessiz gece. Evindeysen sanki uykusu gelmişte esneyen evin çıtırtı sesleri, kedi, köpek sesleri şanslıysak yoldan geçen araba sesleri duyabilirsin ancak. Bazen öyle zor gelir ki şehir hayatı, yoldan geçen bu araba sesleri bile bir ninni gibi gelir. Sanki fısıldayan küçük misafirler gibi... "Hadi uyu bakalım dostum nöbet bizde, hayat telaşını sabaha dek biz devralıyoruz" diyor olabilirler mesela. Zaten o uyku sersemliğinde uykuya dalma anını bilen yoktur. Düşüncelerle debelenme anı yaşanıyorsa bu durum gecenin sesine kulak vermemekten kaynaklanır. Her an "işte o an" kadar önemlidir. "İşte o an" ise şimdiki z...

Mutluluk Tapınagı

Resim
Kendimizi bir savaşçıya benzetiriz oysa savaştan nefret ederiz. Bu ölümü durdurmak için birkaç kişiyi öldürmeye benzer. Aslında durum biraz farklıdır. Çünkü bir şeyi istemekle umut etmek ayrı yaşantılar doğurur. Savaş arenasında kendi varoluşumuzun en temel taşını ararken evrenin temel kanununu en baştan koyarız. "Barış gerekli", "Herkes mutlu olsun" deriz. Kendimiz mutluluğu bir türlü bulamayız, hep kendi savaşımızdan dertleniriz. Oysa kendimizle barışmayı hiç düşünmeyiz. Çünkü kazanılacak bir zafer bize barıştan çok daha cazip gelir. Lakin asıl zafer barışın kendisidir. Ve savaş ölümsüz, canlılar ölümlüdür. Bu akıl tutulması çağının baş aktörleri biz insanlar en ilkel tutkumuzla kendi başımıza çorap öreriz. Mutluluk ise bizlere çok yanlış aksettirilmiş bir duygu durumudur. Sürekliliği olmayan ama gelip geçici de olmayan ne zaman ortaya çıkacağı kişinin kendisine veya çevresindeki bir takım olaylara bağlı olan bu duygu durumuna mutluluk deriz. Mutluluğu hep yanım...