Güneş söndü... Ölüm bile kendinden geçmişti o gece. Peşime takıldı kasırgalar.. Sana ulaşmaya koyuldum. Karşına dikildiğimde adını yitirmişti korku. Artık bana aittin Rye.
''Yarım porsiyon yedin, felç olup saniyeler içinde ölmeliydin. Ama buradasın. Düşündün, soluna baktın ama sağına değil ve atladın. Düşmanın oradaydı. Ölmen gerekirdi ama ölmedin. Tek başına üç baygın adamı fırtınadan korudun. Donman gerekirdi, hatta oksijensizlikten kendinden geçmeliydin ama olmadı. Dirim kafesine atıldın, o darbelerden sonra boynun kırılmalıydı ama rakibin ne kadar güçlü ve iri olsa da sen bir şekilde sağ çıktın, hem de gülerek. Düşmanın seni buldu, ölüm seni kıstırdı ama sana hiçbir şey olmazken adam kızardı. Sahi ya kaç bin voltluk vurmuştun ona? Dört sene boyunca durmadan yeni arayışlara geçtin. Ama bir şekilde her durağında yeni bir yetenek kazandın. Sıska ve boylu poslu halinde pek bir değişiklik olmadı ama kaslarını boğazına sarılan kollardan kurtulabilecek kadar kuvvetlendirdin. Böylece azılı düşmanını -her ne kadar benim tırnağım bile olmasa da- üçüncü defa da alt ettin. Serseri kuzenin eser kaçakçılığında tam bir tilki ama ağzı iyi laf yapıyor. Seni...
‘Yeryüzüne fırlatılmış her öksüz -uğrunda bir ömür harcamaya hazır- kendisini beklediğine inandığı kutlu bir yol için yanıp tutuşur. Ancak ve ancak nihai sonda bir fikir, bir amaç veyahut bir can tarafından karşılanacağı ideali yolculuğu gerçek kılar ve sonunda yolcu yaratılmış tüm gözlerde, sayısız ufuklarda kabul görür çünkü gerçek kutsaldır. Çek kılıcını o halde cesur savaşçı. Metanetten döv ruhunu. İçine gir mağlubiyet damarlarının. Adım adım yüksel bilgeliğin merdivenlerinden. Kucakla engin karanlığı. Ve Korkma! Ölüm bile senin dostundur…’ Aslında bugün için şiddetli rüzgâr bekleniyordu, dolayısıyla dün yola çıkacaklardı ancak yolculuk günü evde bitmeyen bir sessizlik hâkim olduğunda geç kalmış fırtına gibi suskunluk dünü bugüne bağladı. Aracı Namina kullanıyordu. Torunu ise arka koltuğun diğer köşesinde bağdaş kurmuş çenesine yuva ettiği dirseğinden dışarıda akan manzarayı izliyor, tepeden baktığı irili ufaklı gökdelen çatılarını sayıyordu. Namina başının arkasındaki as...
"Tufanın parmak ucunda gezindiği bir bahçede büyüyen, Binlerce gülün göğe bakan yüzüne düştün. Göğe bakan yüzlerine düştün güllerin, Esrik bir ölümle gelen, bu sonsuz aşk ışığı için..." ' 08 - Beşinci seferde karşıma çıkma cesaretini ...
Yorumlar
Yorum Gönder