Güneş söndü... Ölüm bile kendinden geçmişti o gece. Peşime takıldı kasırgalar.. Sana ulaşmaya koyuldum. Karşına dikildiğimde adını yitirmişti korku. Artık bana aittin Rye.
‘Yeryüzüne fırlatılmış her öksüz -uğrunda bir ömür harcamaya hazır- kendisini beklediğine inandığı kutlu bir yol için yanıp tutuşur. Ancak ve ancak nihai sonda bir fikir, bir amaç veyahut bir can tarafından karşılanacağı ideali yolculuğu gerçek kılar ve sonunda yolcu yaratılmış tüm gözlerde, sayısız ufuklarda kabul görür çünkü gerçek kutsaldır. Çek kılıcını o halde cesur savaşçı. Metanetten döv ruhunu. İçine gir mağlubiyet damarlarının. Adım adım yüksel bilgeliğin merdivenlerinden. Kucakla engin karanlığı. Ve Korkma! Ölüm bile senin dostundur…’ Aslında bugün için şiddetli rüzgâr bekleniyordu, dolayısıyla dün yola çıkacaklardı ancak yolculuk günü evde bitmeyen bir sessizlik hâkim olduğunda geç kalmış fırtına gibi suskunluk dünü bugüne bağladı. Aracı Namina kullanıyordu. Torunu ise arka koltuğun diğer köşesinde bağdaş kurmuş çenesine yuva ettiği dirseğinden dışarıda akan manzarayı izliyor, tepeden baktığı irili ufaklı gökdelen çatılarını sayıyordu. Namina başının arkasındaki as...
Kovuktan çıktığında aynı manzaraya bakıyordu yine ama sanki daha dingin, daha güzel. Birkaç adım ötesinde, ardında yükselen heybetli gövdeye gözü ilişti. Ve işte orada kemiksi beyazlık tüm bedenini sarmış, artık hiç olmadığı kadar farklı, neredeyse ölü sakinliğinde dimdik karşısında duruyordu. Ağacın ötesinde sivrilmiş çıplak kayalığın ışığı saklayan parıltısı gecenin içinde seçilebiliyordu. Zirveye doğru ağır adımlarla ilerledi. Eğim arttıkça meka-not bacaklar daha güçlü kırtlamaya başlamış kolluklardan destek almak zorunda kalmıştı. Kaygan kumul yamaçta serin rüzgarlarla tekinsizleşmiş ayak izlerine baktı. Burnunu kırıştırdı, başının arkasında minik bir rüzgârı yakalar gibi döndü heyecanla. Öyle bir sessizlikte süzülmüştü ki baykuş, unutulmuş eski bir anı gibi yok olacağını sandı. Glud ağacının kırık dalında bir kol boyu kanadını tararken bakışını fırlatmıştı o da. Tebessüm edip bir zafer işareti verdi gövdeyle bütünleşmiş kuşa. Yamacı aştığı sıra bir sis kümesi ormanın alçak k...
Her seferinde birkaç kilometre daha yaklaşan en az on iki tane şimşek patlaması saymıştı. Yağmur da bir anda bastırdı. Bütün bu gürültüyü içinde de hissediyordu. Gece ormanı yutacak gibi ürkütücüydü ve güzel sayılabilirdi. Bir kulağı alabildiğine alacalı, orta boy davet çadırının dibinde beklerken, hemen ardında yağmurun akşam parıltılarını izliyordu. Penceredeki gölge oyununda beliren göbekli adam neredeyse her şeyi bastırır bir kükreyiş koyuverdi. Adamın sesini izleyen birkaç saniyede yerli kadın da uyumlu sesler çıkarmaya başladı. Yerinden hoplayarak korku ve tiksinti karışımı bir bakışla pencereden içeriye göz attı. Şimşekler gün ışığının cılız bir taklidini sunarken korkunç bir siluette kimliğini belli etmiş, bu sefer kadının sesi, korku çığlığına dönüşerek adamın boş bakışlarına karışmıştı. Sırılsıklam kıyafetine aldıracak zamanı yoktu, önünü bile göremediği karmaşada gözlerini gömlek koluna sildi. Aniden bastıran yağmurla birlikte başlayan koşuşturmaların arasında, kalbinin...
Yorumlar
Yorum Gönder