Tanışma

“İnsanın üç büyük sorunu vardı. Bunların ilki parayla halledilebilecek sorunlardı. İkincisi sevgiyle dostların ve ailenle halledilebilirdi. Üçüncüsü psikolojik bir tedavi için profesyonel bir yardımla çözülebilirdi. Geri kalanlarla ise insanın ya tek başına ya da tanrısı ile birlikte hesaplaşması gerekiyordu. Tansık karşılaşmalar her hayatta en fazla bir kez olurdu.” Adımı havada asılı, bedeni kaskatı kesildi. Gözlerinin önündeki ormanın perdesi aralandığında ona nefretle bakan Lamia’sını gördü. Bu korkunç rüyayı dağıtmak için sımsıkı yumdu gözlerini. - En çok hangi gözlerinle gördün beni? Tamamen açıldı gözleri birer fal taşı gibi. Yankılanan bu sesi diğerleri izledi. - En çok hangi saatlerde düşündün beni? Boynu sert bir şekilde kütürdedikten sonra yüzü tamamen ona bakıyordu artık. - En çok hangi elinle sevmiştin beni? Avuç içi ona bakacak şekilde yükseldi, parmakları aralandı ve sertçe geriye doğru gerildi. - Yoksa diğeri miydi bana son kez veda ettiğin? Bu sefer sol kolu sanki düz bir sopaymış gibi öne savruldu. Cadıyı işaret eden kol hızla döndü. Omzunun yerinden oynadığını, o büyük acının şiddetiyle anladı. Kemiklerinin, kıkırdaklarının bu ani hareketi ıstırabını haykırmasıyla son bulabilirdi ama o sessizce kızı izliyordu. Onun mahkûmu olmuştu donuk bedeni. Ne bağırabiliyor ne de konuşabiliyordu. Yavaşça çözüldü gövdesi, sol kolunu acıdan kıpırdatamadığı için diğer koluyla kavradı omzunu. Yere çökmüş ürkek gözlerini dikerek Lamia’sına, - Seni her zaman seveceğim. Diyebildi sadece. - Kalbini istiyorum, bana onu verebilir misin? Dedi uzun parmaklarıyla işaret ederek. - Hep senindi ve senin kalacak. Derin bir kâbusun içine daldığını biliyordu, o da bunu düşledi. - Çantanda beni öldürecek silah var. Çıkar onu. - Ne, ne, ne o? Çantanın içinden kelebek bıçağı fırladı. Eline uzattı beklentiyle. “Öyleyse yüz derisini kalbinin ve koy avuçlarıma.” Dalgalanıyordu gözleri, merhamet arıyor gibi, sonra aniden parlayarak, - Kabuk bağlamış yalanların senin kalsın” Bıçağı kapatarak, - Sana asla yalan söyle… Derken metrelerce savurdu. Kavak ağacına sertçe çarptı belini. Acı içinde olan biteni anlamaya çalışırken karşısına dikildi soluk ışığıyla korkunç sevgili. - Nerede şahitlerin? Büyük bir kaya düştüğünü gördü uzaklara. Birden sessizlik duvarı yıkılmış gibi ağaçların dalları çatırdamaya, kırılmaya, yapraklar uçuşmaya başladı. Defalarca düşmeye devam ettiler kocaman. Saklanacak hiçbir yeri yoktu. Başını eliyle korumaya çalışırken tam önüne düştü. Büyük bir kütürdeme sesiydi bu. Kafasını diktiğinde kayaların insan bedenleri, kütürdemelerin de kırılan kemiklerin olduğunu anlamıştı. İnsanlar düşmeye devam ediyordu. Buna ne ağaçlar engel olabiliyordu ne de toprak. Hızla kaçmaya başladı, ama önünde yatan bedenin eski bir arkadaşı olduğunu fark edince irkildi ve dengesini yitirdi, yerde yuvarlandı. Kaya bedenler homurtularla ayaklanmaya başlarken anlamıştı bu hesaplaşmanın suçlusunun kendisi olduğunu. Durdu ve gözü ilişti, Lamia’sının bir gölgesinin olmadığını fark etti, bu tanıdık bedenlerin de gölgeleri yoktu. İçi biraz olsun rahatlamış halde gülümsedi, acıdan ayaklarına doğru eğildikçe ellerinde kama taşıyan korkunç bir silueti fark etti. O kadar canlıydı ki gölgesi, hareket etmeye korktu, yavaşça elindeki bıçağı soktu cebine, kapattı gözlerini. Yalan söylediği insanların onu bulması kadar korkunç bir yüzleşme olamazdı. Bu dilsiz bedenler onu çevrelemeden hızla koşarak uzaklaştı. Dağ dengesini yitirecek kadar şiddetli bir şekilde sallandı. Bu sallantıyla iç içe geçen o kadim çığlık, - Yalancıııııııııııııııııııı! Diye ona sesleniyor ve koşarken önündeki tüm yolu süpürüyordu. Yine büyük bir çığlıkla sallandı etrafı. Aydınlanmaya başladı ardı ve uzamıştı gölgesi. İşte Anka’nın çığlığı kesilmeyen bir ağıt gibi gökyüzüne tüm bedenleri savuruyordu. Alevler sarmış etekleri etrafını küle çevirmeye gökyüzüne kadar kızıllığı yükseltmeye başlıyordu. Durdu. Ardına bir kez baktı. Güneş gibi doğuyordu alacakaranlıkta. Göz göze geldiklerinde sessiz bir tanışma olmuştu aralarında sanki katili ile kurbanıyla. Bütün orman inliyordu bakışmada… 12.11.17

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

(oh my) Eve

Başlangıç

Neden