Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mekte - Nen

Resim
Dünyaaltı Lügatı...

Tesadüf ya da Şans

Resim
“Bu bilmediğim üç kelimeden ilkiydi sanki, hayır ikincisi o. Niye peki anımsayamıyorum? Bu belki ondan belki de şundan, ne fark eder? Hem kural koyucular, hem de kural uyucular bu kurallara tapar bilirim. Kuralı bilmeden, yaratıcılarını da tanıyamam demek istedim. Artık pek bir manası kalmadı kurallar dışında hepimiz yargılandığımız için...” Pazartesi akşamıydı, Bettany ile “Bir Düş Gerilimi” müzikaline gittik. Gişe de karşılaştığım fal taşı gibi açılmış gözleri üstüme dikili çocuk da tıpkı anılarımdaki erkeklerde hep karşıma çıkan büyülenmenin kurbanı olmuştu. Benimle konuşmamış ama nasıl becerdiyse temsilde yanıma oturmayı başarmıştı. Bunun bir tesadüf olacağına asla inanmazdım. Kesin fingirdek Bettany’nin bir tanıdığıydı. Temsil boyunca elleri hiç kıpırdamamış, o kaskatı dizlerinin üstünde heykel gibi beklemişti. Sanki bütün yaşamını beklemekle geçirmiş gibi… Gözlerini hiç yakalayamamış olmam beni hem meraklandırmış hem de tedirgin etmişti. Perde arasında Bettany ve ben biraz h...

İlk Bakış

Resim
“Tanrı bu yüzün içine her şeyi sığdırmıştı.” Gözlerine vuran soluk ışıkla irkildi ve gördüğü bu tanıdık yüzle karşılaştığında donakaldı. Yere yığılacakmış gibi tüm kasları gevşedi, omuzları düştü, korku dolu gözlerle sislere sarılmış bu genç kıza baktı. Onu en son gördüğü andan hiç değişmemiş halde karşısında duruyordu. Pürüzsüz bembeyaz teni sarmaşıkların gerdanlığı gibi solmuş ve ormanın bir parçası olmuştu. Bu hastalıklı muhteşem bedeni örten yeşilin örtüsü kaderin yazgı etekleri gibi dalgalanıp hüzünle uçuşuyordu. Bir cadıya bakıyordu gözleri. Bir anda korkunç güzellikteki zehirli gözlerini üzerine dikti. - Burada ne arıyorsun? Yankılandı bu tok ses. Sanki bu sözler genç bir kızın değil de tanrıçanın sözleriydi. - İstenmediğin yerlerde seni sadece ölüm bulur. Hemen kendini toparlayıp olanca gücüyle koşmaya başladı. Ardından ona bakan bir çift zümrüt gözü unutamıyordu. Kalınca bir ağaç kökü tökezletti bedenini, dönüp de arkaya bakmaya korkuyordu ama bu karanlık düşler, hal...

Dil

Resim
Hangi dilde konuşuyordu kaderim? Pek suskundu mazide, şimdiyse sanki benimle alay ediyor. Kullandığı bir çeşit işaret dili ama bu şekilleri sürekli değişen vücudumun kızarık kabartıları anlamsızca benliğime ilerliyor gibi. Sanki beni ele geçirdiğinde zafer kazanacakmış gibi usanmadan varlığını sürdürüyor bu illet! Yalnızım, bu lanet çağda. Tek gerçekliğim benim saygın yaralarım, beni tanıyan anılarım, yol göstericim… Sağ elimin başparmağının sırtında ağır bir şişik var. Kalın P ya da 6 belki de bir ruger tabanca. Sana neyi anlatıyor bu kayıp ruhlar sıkıcı? Her biri farklı yalnızlıkları anlatıyor bazen. Birbirine ulaşmaları çok zor. Eğer mümkünse bu ikili, üçlü ya da çoklu yalnızlıklardan ortaya koca bir karmaşa çıkıyor. Unutulmuş yalnızlıklar… Yavaş yavaş eski kimliğine bürünen kırmızı lekeler ilk pozisyonlarını alıp uykuya geçiyorlar. Sonra da kaybolup yerlerine yeni arkadaşlarını davet ediyorlar…

Tanışma

Resim
“İnsanın üç büyük sorunu vardı. Bunların ilki parayla halledilebilecek sorunlardı. İkincisi sevgiyle dostların ve ailenle halledilebilirdi. Üçüncüsü psikolojik bir tedavi için profesyonel bir yardımla çözülebilirdi. Geri kalanlarla ise insanın ya tek başına ya da tanrısı ile birlikte hesaplaşması gerekiyordu. Tansık karşılaşmalar her hayatta en fazla bir kez olurdu.” Adımı havada asılı, bedeni kaskatı kesildi. Gözlerinin önündeki ormanın perdesi aralandığında ona nefretle bakan Lamia’sını gördü. Bu korkunç rüyayı dağıtmak için sımsıkı yumdu gözlerini. - En çok hangi gözlerinle gördün beni? Tamamen açıldı gözleri birer fal taşı gibi. Yankılanan bu sesi diğerleri izledi. - En çok hangi saatlerde düşündün beni? Boynu sert bir şekilde kütürdedikten sonra yüzü tamamen ona bakıyordu artık. - En çok hangi elinle sevmiştin beni? Avuç içi ona bakacak şekilde yükseldi, parmakları aralandı ve sertçe geriye doğru gerildi. - Yoksa diğeri miydi bana son kez veda ettiğin? Bu sefer sol kol...

Mare

Resim
Bu karmaşanın içinde hapsoldum, geçip gidemiyorum. Her taraf dikenli çalılar... "Şşş, birisi var burada. Suya bakıyor." dedi ufaklık. Eğilince tepeden aşağıya, onu görmüştüm. Parmağıyla okşuyordu yansıyan saçlarını, bir şeyler görmüş olacak ki ufaklık korku içinde bana sarıldı. "Cadı, cadı değil mi o? Suda saçları yanıyordu, gözleriyle bana kızgın kızgın baktı. Ne olur gidelim buradan. Korkuyorum." Cevap vermedi, sevdi başını ve yukarıya kendisine diktiği gözlerine gülümsedi. Ona en yakın ama sonsuza dek en yasaklı kişiydi akan suya bakan. “Onu suya dalmış bakarken ilk kez görmüştüm” diye iç geçirdi. Akşam olduğunda aynı dereye indi. Gece, rüyasındaymış gibi parlak birkaç yıldız balıkları kovalıyordu. Avuç dolusu suyu yüzüne çarptı. Fakat ellerini kıpırdatamıyordu yüzünden. Nefes alması imkânsız olmaya başladı. Çırpınmaya çalıştı. Ayakları yerden kesildi, süzüldü aşağılara. Bedeninin her santimetre karesine ağrılar saplanıyordu. Tek başına kalakaldı. Ellerini k...

Sıkıcı Bir Akşam

Resim
“Herkesin sevdiği güleç yüzlü adam gitmiş, yerine kibirli, iri kıyım bir çocuk gelmişti. Bahçede onu görenlere selam vermeden geçip gitmesi, tapınak yolunda suyla oynayan sabilerle hiç konuşmaması Delgar’ın ona yüklü borcunu unutması kasabanın sakinlerini endişelendiriyordu. Sadece bu da değil, ne doymasını ne konuşmasını bilmez olmuştu. Geceleri vadinin kâbusu gibi sokakları dolanırdı. Neyse üç ay kadar süregeldi. Sonunda dayadı kafasına, sıktı temizce. Biz de derdinin kiminle olduğunu öylece anlamış olduk.” Zaman hızlı akmış, ne zaman suyun başında otursam böyle oluyor. Sanki düşün bedenimle hızla kayboluyor. Bakmaya cesaret edemiyor bazen de kaçmaya korkuyor gözlerim. Yine aynısı oldu, bir göz takip ediyor beni. Bu dev çam ağacının alt dallarından aşağıya doğru kafamı nereye kaçırsam bilinçsizce birleşmiş, kaybolmuş kökler, çürümüş, rengini yitirmiş tüm o yapraklar, yosun ve mantarların sarayı olmuş kireç taşı, orada. Gözlerimi kapatsam daha da yaklaşacak bana biliyorum. O yüzden...

Ağaçların Altında

Resim
Kime aitti ardından konuştuğum bu ses? Nereye götürecek bu yol beni? Ayaklarımı her basışımda yere, yine ürperiyor bedenim. O kadar yumuşak ki zemin, kurbanını her an kucaklayacakmış gibi sevgi dolu sanki ve çok sessiz. İsimsiz tüm bu ağaçlar, gerek de duymuyorlar. Her biri sanki aynı yerden gözetleyebilecek gibi seni. Ağaçların insanı tanıdığı söylenir bu yüzden. Kaybolduysan yolunda ya uyuyan şahitlerin olurlar ya da uğultulu öfke. Sanırım ikincisi başlıyor. Sanki hem yapraklar hem de dallar eğilerek benimle konuşuyor. Daha da şiddetleniyor bu huzursuzluk. Bu güçlü ritmi bozansa kuşlar. Sahi nereye kayboldular? Bazen rüzgârı hiç umursamıyorlar. Bense vücudum gerilmiş bir halde yürürken titriyorum. Yosunların ulaşamadığı büyük kestane ağacının kavuğuna girdim ve büzülerek kendi yerimi aldım bu öyküde. Yukarılar ağaçlarca tamamen örtülmüş. Ormanın karanlık tarafına daha yolum var oysa. Yine de uzaklarda yaprakların ışıkla olan dansı fark edilebiliyor. Ama burası, tam da dinlendiğim ...

Verum

Resim
Arkası bana dönüktü artık... Oyun bitmişti... Sahneden inerek yürüdü. Karşımdaki yükselen tepecikte durdu. Yapmamalıydım belki. Hayır, bugün değil! Şu an olmamalı! En güzel anılarında sakladığı ölüm aryasını izlemek zorunda bırakmıştı beni. Korku dolu bir tutku gizlenmişti o gecede sanki… Asla eski neşesini bulamayacaktı. Asla eski o olmayacaktı. Artık devrilebilirdi nehirler, düşebilirdi gökyüzü, tozu dumana katabilirdi tayfunlar… Geceyi de alıp yanında götürmüş gibi aydınlandı bütün orman. Öyle bir ışıktı ki bakmaya cesaret edemez hiçbir insan... Ama ben baktım, tam da kaynağına kaymıştı gözlerim. Göğü yaran bir gürültüyle inen kurşundan daha hızlı bir yıldırımdı bu. Tüm bedenini kaplamıştı kızın. Onu rahminde taşımış bir ana gibi sarmalayıp aynı hızla yok oldu. Bu hırçın oyunu yıldırımın, maskeyi parçalamıştı artık. Onu ilk kez o an tanıdığımı hissetmiştim. O neşesi oyunumuzun bozulmasıyla kaybolmuştu. Ciddi bir tavrı vardı bedeninin. Tozlaşan maskenin dağılan yarısında, asil dur...

Veda

Resim
Görkemli akşamkatili yüzü kaybolmaya yüz tuttu. Bu alışılmadık ihtişamlı yabancı savaşçı bedeni tüm kullarında huzursuzluğu artırmıştı. Artık konuşmaya ihtiyaç duyulmayan, kulakların uyuduğu bir karşılaşmadaydı. Eğildi aşağılara doğru ve doğrularak tam tepesine yıldızların, selam verdi tanrıçasına. "Seninle gurur duyuyorum…" Boş ifade dağılırken ufak kırışıklıklar belirdi gözlerinin kenarında. Bakışlar yiterken tebessümü andıran dudaklar titredi, titredi aynı gökyüzündeki lotus yıldızları gibi…